Kazancimiza karisan haramdan nasil kurtulabiliriz?

Helal kazancimiza haram karistirmamak bizim temel hassasiyetimizdir. Bunda hic suphemiz yoktur. Bu hassasiyetten dolayi bazi Islam buyuklerinin harama dusmemek icin bircok helalleri bile terk ettiklerini de biliyoruz.

Buna ragmen oyle bir devirde ve cevrede yasiyoruz ki, istemedigimiz halde helal kazancimiza bazen haramin karismasini da onleyemiyoruz. Boylece aile ve cocuklarina haram yediren kimse durumunda kaldigimiz da olabiliyor. Boyle supheli durumlarda kazancimiza karistigini dusundugumuz haramlari nasil cikarmali, nasil bir tedbirle bunlardan kurtulup vicdan rahatligina kavusmaliyiz? Mesela bazen bankaya hesap actirip para yatirmak mecburiyetinde kaldigimiz oluyor. Bu paraya orada bir muddet bekledikten sonra faiz karisiyor. Hesap sahibine bu faiz odeniyor. Boylece istemese de faiz almis oluyor. Bu durumda faiz parasini ne yapacak? Helal kazancin icinden bunlari nasil cikarip uzaklastiracak?

***

Cevap: Alimlerimiz helale karisan haram malin ve paranin kullanilisi konusunda cok hassas davranmis, titizlik gostermislerdir. Bir kismi, haram mal asla alinmaz, alinsa bile degerlendirilmez, demisler. Bunlara gore, harami almaktansa yerinde birakmak, denize, yahut atese atmak daha isabetli bir care sayilir...

Bilhassa zuhd ve takva mesleginde ilerleyen bu zatlardan biri olan Fudayl bin Iyad Hazretleri, eline gecen dirhemlerin haram oldugunu ogrenince taslarin arasina dogru firlatmis, "Ben haram mali elimde tutmak istemem," diyerek hicbir suretle istifadeye layik gormemistir.
Bunlar, haramdan kacma hassasiyetine misal olarak Hazreti Omer'in su sozunu de zikretmislerdir.

Demis ki bu buyuk insan:

- Biz onlarca helali birakiyorduk, bir harama dusmemek icin!..

Ancak, basta Imam-i Gazali gibi bazi alimler de sahibi bilinmeyen haram mali ve parayi bir yoksula vermeyi daha uygun bulmus; denize, atese atmakta hicbir fayda olmadigina, halbuki muhtaca vermekte fayda olduguna dikkat cekmislerdir.

Demek ki, haram mal benimsenmez, kullanilmaz ama menfaati sahsindan uzak yerlere verilir. Bundan sevap da beklenmez, sadece gunahindan kurtulmaya niyet edilir. Hatta malin ve paranin asil sahipleri kim ise onlar adina niyet edilerek verilir. Boylece asil sahipleri adina hayir yapilmis da sayilabilir...

Aslinda faizden kacan insan once parasini faizli kuruma yatirmamali, yardimcisi ve destekcisi durumuna girmemelidir. Bu hassasiyette suphe yoktur. Ancak mecbur kalarak yatirdigi yerlerde faizi oraya birakmayip almali, menfaati sahsindan uzak bir ihtiyac yerine vermelidir. Bazi zatlarin dedikleri gibi denize, atese atmak faydali degildir. Onlar haramdan kacinmanin ehemmiyetini anlatmis olmak icin boyle demis olmalilar...

Konuyu ozetleyecek olursak, diyebiliriz ki:

Uzerinde kul hakki bulunanlar, yani servetine haram karismis olanlar, bu haklari once sahibi hayatta ise sahibine odemeliler. Degilse mirascisina odemek gerektigini unutmamalilar. O da bilinmiyorsa sahibi adina yoksullarla yardim eden kuruluslara ya da bizzat yoksulun kendisine vermeyi care olarak dusunmeliler. Tipki bulunan para gibi. Bulunan para da ya sahibi bulunup verilmeli ya da sahibi adina bir yoksula hibe edilmeli, bulan kendine mal ederek, helal kazancina haram karistirmamalidir...

Boylece coluk cocugumuza haram yedirme suphesinden kurtulmali, vicdanen huzura kavusma careleri aranmalidir.

Bu gibi yardimlari alan ihtiyac sahiplerine ait bir hassasiyete de soyle bir isarette bulunmak faydali olur. Bu turlu yardimlari almak durumunda olanlar mumkunse bunlari dis ihtiyaclarda kullanmali, ibadet sirasinda (sirtinda giyecek, midesinde yiyecek) olarak tasiyor halde ibadet eder halde olmamalidir. Boylesine bir dikkat ve hassasiyet, ibadet halinde iken duyacaklari gonul huzuruna destek verir, vesveseden uzak kalma rahatligi saglar.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1023